Duayen siyasetçi Erdal İnönü anmasında önemli tespitler
Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı (TÜSES), Orjin Maslak İş Merkezi’nde Erdal İnönü’yü anma konferansı düzenledi.
Eski Başbakan Yardımcısı ve eski SHP Genel Başkanı Prof. Dr. Erdal İnönü’nün ölümünün 16’ıncı yılında düzenlenen anma konferansının başlığı “Türkiye’nin sosyal, ekonomik siyasal fay hatları” oldu. TÜSES Vakfı Başkanı Celal Korkut Yıldırım, İnönü ailesi adına Hayri İnönü açılış konuşmalarını yaptı.
“TÜRKİYE’DE SADECE İKTİDAR DEĞİL MUHALEFETSİZLİK SORUNU DA VAR”
Yıldırım, cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında moral bozukluğu yaşadıklarını ve öfkeli bir ruh haline büründüklerini belirterek CHP’nin 4-5 Kasım’da gerçekleştirilen kurultayda yaşanan değişimle tekrar heyecanlandıklarını söyledi.
Yıldırım, şöyle konuştu:
-Umarım bu değerlendirmemde yanılmam. Olmaz dediklerimiz bu ülkede oldu. Seçimlerde yenilemez dediklerimiz yenildiler.
-Artık bırakması gerekiyor dediklerimiz bırakmadılar. Türkiye’de sadece bir iktidar sorunu değil muhalefetsizlik sorunu da var.
-Toplum siyasetçilere güvenmiyor. Otoriter yönetime ve rantçı siyasete karşı olanlar, sivil toplum kuruluşlarında veya yerel yönetimlerde başa geldiklerinde benzer uygulamalara başvuruyorlar.
-Temel sorun; farklı ideolojilere sahip olduklarını söyleyenlerin aynı zihniyete sahip olmaları. Siyaseti sosyal statü ve rant için yapmak temel sorun. Sol düşüncenin paradigmalarının değişmesinin zamanı geldi de geçiyor.
İnönü ailesi adına konuşan Hayri İnönü ise Erdal İnönü’nün bilim insanı kimliğini anlattı.
“SİYASİ SÖYLEMLERİ TOPLUMUN FAY HATLARI ÜZERİNE İNŞA EDERSEK…”
Moderatörlüğünü gazeteci Meliha Okur’un yaptığı “Ekonomi, büyüme ve sosyal politikalar” başlıklı birinci oturumda konuşan TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, şu ifadeleri kullandı:
-Günümüzde artık refahın en önemli belirleyicisi maddi olmayan kaynaklardır. Bu madde olmayan kaynaklar, insani gelişme ve etkinleşme, bilim ve teknoloji, kapsayıcı ve güvenilir kurum ve kurallar olarak sıralanıyor.
-OECD ülkelerinin seviyesinde kişi başı milli gelir akışına ulaşmak ve sürdürülebilir kalkınmayı başarmak için bu üç unsurda eş zamanlı gelişme kaydetmemiz şart. Doğa bize fay hatlarına, dere yataklarına inşaatı yapmamayı çok acı yollarla gösterdi.
-Aynı şekilde siyasi söylemleri ve ideolojileri de toplumun fay hatları üzerine inşa edersek buradan toplum olarak kazançlı çıkmamız mümkün görünmüyor. Bugün her zamankinden daha çok toplum olarak birbirimizi dinlemeye ve temel değerlerde ve hedeflerde uzlaşmaya ihtiyacımız var.
-Siyasetin çekişmeli ve kutuplaştırıcı atmosferi içerisinde tüm siyasi görüş ayrılıklarına rağmen sayın İnönü’nün her zaman koruduğu nezaketi ve güler yüzü anmamak mümkün değil.
-Sağ duyuyu, uzlaşmayı, yapıcı üslubu esas alarak meselelerimizi konuşabiliriz. Hangi inançtan, etnik kimlikten, cinsiyetten, toplumsal gruptan olursak olalım cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için Türkiye ailemizi konuşarak, birbirimizi dinleyerek, anlayarak her kesimin umut ve hayallerini içeren ortak bir gelecek noktasında birleşmeliyiz.
YARGIDAKİ GERİLİME DİKKAT ÇEKTİ
Turan, Türkiye’nin sağduyu arayışında olması gereken bir dönemde kutuplaşma ikliminin hakim olmasını eleştirerek “Toplumsal gruplar arasındaki gerilimleri giderme ihtiyacı sürerken yargı gibi çok temel bir alanda kurumla arası yükselen bir gerilime şahit olduk. Yapılan tartışmalarda ülkemizin yargı bağımsızlığından, çağdaş insan hakları hukukundan ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi standartlarından telafisi güç şekilde uzaklaşması riskini gözden kaçırmamalıyız. Hukuk devletinin ve yargı bağımsızlığının sağlam şekilde yerleşmesini temenni ediyoruz” dedi.
Turan, Gazze’de yaşanan insanlık dramına da tepki göstererek uluslararası aktörlere sorumluluk üstlenmesi için çağrı yaptı.
“GELİR DAĞILIMI 10 YIL ÖNCESİNE GÖRE DAHA DA BOZULDU”
Turan, Türkiye’de ekonomi politikalarında son 10 yılda belirgin değişimler yaşandığını dile getirerek şunları söyledi:
-Enflasyon dinamiklerinin belirgin şekilde bozulması ile sonuçlanan bu süreçte ihracat ve yatırım bacağının önemli bir ivme kaybına neden oldu. Büyüme rakamlarında özellikle 2020 yılından bu yana aşırı tüketimin temel unsur olduğunu görüyoruz.
-İhracatın yetersizliği, ithalatın aşırı artışı ve zayıf yatırımlar büyümenin dengeli şekilde gerçekleşmesine engel oluyor. Bu durumun Türkiye’nin ihtiyaçları doğrultusunda ihracat ve yatırımı destekleyen bir yöne dönmesi gerekiyor. Bunu elde edebilmek için ise finansman koşullarında öngörülebilirliği sağlamamız ve en önemlisi de enflasyonu kontrol altına almamız şart.
-Enflasyonla mücadele uzun soluklu ve sabır gerektiren bir süreç. Ekonomik istikrar ve öngörülebilirlik için atılan doğru adımların karanlıkla devam ettirilmesi büyük önem taşıyor. Biliyoruz ki enflasyonu düşürmeden ne sağlıklı bir büyüme patikasına oturuyoruz, ne de bir refaha erişiyoruz.
-Enflasyonist ortamda sadece ücretli çalışan kesim değil küçük esnafın, çiftçinin ve emeklinin ekonomik gücü de düşüyor. Gelir dağılımı 10 yıl öncesine kıyasla daha da bozulmuş durumda.
-Bölgesel kalkınma bakımından eşitsizlikleri de bu durumdan ayrı düşünemeyiz. Sosyal fay hatlarını derinleştirmeden ve yeni toplumsal gerilim alanları yaratmadan daha gelişmiş ve adil bir toplumu için sağlam temelleri atmaya odaklanmalıyız.
“ALMAN LİSESİ’NDEN MEZUN OLAN SADECE İKİ KİŞİ TÜRKİYE’DE KALMIŞ”
Türkiye’nin önemli bir avantajı olan genç nüfusun beyin göçü ile yurtdışına gittiğine dikkat çeken Turan “Beyin göçü kapsamında yetişmiş ve nitelikli iş gücümüzü uluslararası rekabette olduğumuz gelişmiş ülkelere kaybediyoruz. Üniversite sıralama sıralarındaki gençlerimiz daha şimdiden mezun olduğunda yurt dışına yerleşme ve orada çalışma hayalleri kuruyor. Geçen yıl Alman Lisesi’nden mezun olanlardan sadece iki kişi Türkiye’de kalmış. Gençlerin hayallerini hayata geçirecek iklimi yaratmak hepimizin görevi” diye konuştu.
“NURETTİN NEBATİ OLMASAYDI O SEÇİM KAZANILABİLİR MİYDİ?”
Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, AKP’nin 20 yıllık iktidarını şöyle değerlendirdi:
-Bu dönem kesintisiz bir süreç ve ekonomik anlamda da rejimin ihtiyaçlarına göre kulvar değişiklikleri yaşandığını düşünüyorum.
-Bunun en belirgin örneğini 14-28 Mayıs cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar uygulanan ekonomi politikası ve ondan sonra kadro değişimi ve ekonomi politikalarındaki değişiklikle açıklamak istiyorum. Şimdi bugün şöyle bir hava var. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan gayet parlak CV’si olan kişiler.
-Attıkları adımlar alkışlanan, doğru yolda oldukları söylenip arkaları sıvazlanan bir kadro. Ama şöyle düşünmek gerekiyor.
-Eğer 28 Mayıs’a kadar bakan Nurettin Nebati ve Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu olmasa idi o seçim kazanılabilir miydi?
-Çünkü iktisadi olarak o seçime gelinen süreçte özellikle son aylarda üç temel ayağı vardı. Bir tanesi döviz kurunu olabildiğince sabit tutmak.
–Özellikle doların 20 liranın üstüne çıkmamasını sağlamak. Döviz kuru Türkiye’de iki önemli rol oynuyor. Bir tanesi genel istikrarın sembolü.
-Yani insanlar döviz büfesinin önünden geçerken o gün fazla değişmediğini gördükleri zaman ekonominin yolunda gittiği, fazla bir sorun olmadığı sonucuna varabiliyorlar. İkincisi, döviz kuru yoluyla enflasyon ithal ediliyor. Enflasyonu tutabiliyorsunuz. Diğer nokta, hepimiz biliyoruz seçimden sonra ÖTV, KDV zamları yağdı.
-Ama o zamana kadar zapt edildi. Bu da en azından enflasyonun daha fazla sıçramasını, insanların satın alma gücünün daha da gerilemesini engelledi.
-Üçüncü boyut da, insanların gelirlerinin düşmesini engellemek için insanlar düşük faizlerle kredi kartlarıyla, ihtiyaç kredileriyle, tüketici kredileriyle, otomobil, konut kredileriyle desteklendi.
-Sonucun tek nedeninin bu olduğunu söylemiyorum. Bir dolu faktörden söz edilebilir ama yüzde 48’e yüzde 52 birbirine çok yaklaşık bir durum olduğuna göre ekonomik sorunları insanların yeterince algılanmasını engelleyen bir süreç yaşandı.
-Değişik dönemlerde AKP rejiminin ihtiyaçlarına göre cumhurbaşkanının isteklerine göre kadrolar değişebiliyor.”
“YARGININ BAĞIMSIZ OLMADIĞI YERDE GÜVEN OLMAZ”
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şevket Pamuk, Türkiye’deki ekonomik sorunları için hazırladığı “kısa temenniler listesini” şöyle özetledi:
-Ekonomi değil ekonomiyi çevreleyen siyasal, toplumsal, yasal konular öne çıkıyor. Ekonominin daha verimli çalışılabilmesi için en önemli konu hukuk devleti ve bağımsız medya. Hukukun, bağımsız yargının olmadığı yerde güven de olmaz. Özel sektör yatırımlarında inşaat dışındaki alanda son 15 yılda düşüş yaşanıyor.
-Bence hukuka güvensizlikle ilgili. İkinci temel sorun eğitim. 15-20 yılda hemen her sene yeni bir eğitim reformu yaşadık. Yaz- boz tahtasına döndü. Eğitim düzeni uluslararası standartlardan uzaklaştı.
-Ülkemizdeki daha iyi eğitim görmüş gençlerini kaybediyoruz. Daha önce yurtdışına gitmiş, dönmesini beklediklerimiz de geri dönmüyor. Üçüncü sırada da devlet müdahaleciliğini görüyorum.
-Bugün devlet müdahaleciliğinin niteliğinin değişmesi gerekiyor. Değişen dünyada, değişen koşullarda daha verimli ekonomi için verimli çalışan devlete ihtiyaç var. Türkiye son 100 yıllık tarihinde bazı dönemlerinde başarılı devlet müdahaleciliği gördü. Bazı dönemlerde başarılı olmadı. Son 15 yıldaki devlet müdahaleciliği gibi verimsiz bir uygulamayı da yaşamamıştık.”