Ümran Avcı –“Şiiri içimde bir çekirdek gibi taşıdım. O kadar benim bir parçam oldu. Bir uzuv gibi sanki” diyen Gülten Akın… Şair, beş çocuk annesi, kaymakam eşi, öğretmen, avukat… Birçok hayatı birden omuzlayan Akın, bunca işi ‘birbirine değdirmeden’ yaptı. Yemek yaptı, dikiş dikti, örgü ördü, yemek tariflerinin arkasına dizeler yazdı, geceleri yemek masasına oturup çalıştı. Yaşamın zorluklarına karşı kuvvetini yazıdan aldı. Kendi deyişiyle neyi yaşadıysa onu yazdı. Odağında her zaman yeryüzünün tüm kırılgan ötekileri oldu. Gün oldu “Acıya Yenik Değiliz” dedi… Kadınları odağına alıp “Kestim kara saçlarımı ne olacak şimdi?” diye ses yükseltti. Oğlu sekiz yıl hapis yatan şair, 42 gün süren açlık grevlerinde tüm tutukluların annesi oldu.
Bir şairin sustukları
Şair ve yazar Asuman Susam, “Gülten” isimli biyografi kitabında tek yaşama birçok hayat sığdıran, ömrünü şiire, eğitime, insan haklarına, aydınlık bir Türkiye idealine adamış olan Gülten Akın’ı anlattı. Titiz bir arşiv çalışmasının yanında Gülten Akın’ın çocukları Murat Cankoçak, Can Cankoçak, Aksu Bora, Onur Cankoçak, Deniz Cankoçak ve Bora’nın eşi Tanıl Bora ile görüştü. Günümüz edebiyatının önemli isimlerinin düşünce ve tanıklıklarını dinledi. “Gülten Akın ardında çok konuşkan bir arşiv bırakmamış” diyen Asuman Susam devamında şunları söylüyor: “Ne duyulsun istediyse dile getirmiş ama elbette bilinmesin istedikleri de çok olmuş. Sustukları. Bu biyografi şairin sustuklarını deşifre etmek yerine oralara işaretler, düşünme boşlukları, sorular bırakmayı yeğledi.” Susam’ın bu seçiminin nedeni, sorduğu şu anlamlı sorularda gizli: “Bir biyografi yazarının tutumu ne olacaktır? Gölgelerin ne kadarı ortaya çıkacaktır? Sırlar ortaya dökülmeli midir? Söylenenler tamam da ya susanların akıbeti?”
Hangi bağa diksen yabancı
Asuman Susam’ın nitelikli çalışmasıyla anlatılan bir şairin, bir aydının hem yaşam serüveni hem de aydınlık Türkiye didinmesi esasında. Kaymakam eşi Yaşar Cankoçak ile gittikleri ‘ücralarda’, adalet ve hukuktan sapmadıkları için ödül yerine sürgünlerle cezalandırıldılar. Haymana, Gevaş, Kumru… Büyük kentten kopuş sancıları, ücra yerlerde yaşama tutunma çabası… Bir yandan da eşi Yaşar Bey’e dostluğunu ve aşkını o zor koşullar altında, geçim derdi içinde diri tutma çabası. Susam’ın anlatımıyla Akın bu sürgünlerle, yol yorgunluklarıyla daha zor zamanlarına bedenini, ruhunu, içini, dışını ayrı ayrı bilemiş, keskinleştirmiştir sanki. Küçücük bir beden, çocuklarının yanında bir de dağ doğurmuştur kendinden, varlığının en içinden. Zor günlerde teselliyi yine kâğıt kalemde arayan Gülten Akın şöyle demiştir; “Yıkık dökük de olsa sarsılan şeyler oldu. Kendi kendime yeniden kurmalıydım. Dıştaki ağırlık dengeyi bozmakta. Ne zaman kendimi bir yana eğilmiş duysam bir şiir, bir oyun yazarım, kurtarır beni.”
İğreti konaklamalarla geçen yıllarında duydukları, gördükleri, deneyimledikleriyle başkalaştı Gülten Akın. Her duygusal sancı ve düşüşten şiirle ve güçlenerek çıktı. Bunu “Hep ayrıldım bir yerlerden, dostlarımdan, arkadaşlarımdan. Hep bunun travmasını yaşadım” diye anlattı. “Bir roman kadar uzun bu tümce, / – Sonra işte yaşlandım” diyen Akın, hastaneye diyaliz makinesine bağlı bir yaşlılık geçirdi. O günleri “Hastane Günlükleri”nde anlattı. “Örtün öleyim şimdi” diyen şair, 6 Kasım 2015’te bu dünyadan giderken, kadınların omuzlarında uğurlandı.
Antolojilere kabul edilen ilk kadın
Susam, kitabının “Teşekkür” bölümünde Gülten Akın’ı şu sözlerle anlatıyor: “Uzun yaşamıyla ülkenin modernleşme tarihine, toplumsal, siyasal, kültürel türlü değişim, dönüşüm ve kırılma anlarına tanıklık etmiş biri. Kendi yaşamı da bu kırılmalardan, sarsıntılardan, onların şiddet içeren sonuçlarından doğrudan etkilenmiş. Bunlarla mücadele etmiş. Kadın oluşun ataerkil bir düzendeki tüm olumsuzluklarıyla karşılaşmış, ömrü bunlarla mücadele ederek geçmiş bu mücadeleyle güçlenmiş, değişmiş; kendini dönüştürmekten korkmamış biri. Edebiyat tarihi içinde modern şiir kanonuna, antolojilere kabul edilmiş ilk şair kadın. Bu anlamda feminist yazının modern şiirdeki hiç kuşkusuz kurucu öznesi…”